savunma ve uluslararası ilişkiler

Ekim 16, 2009

İsrail’in Kimyasal-Biyolojik-Radyolojik Silah Kabiliyetleri

Filed under: Savunma Haber — omercay84 @ 4:09 pm

http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=4323&pid=4082

Başbakan Recep Tayip Erdoğan ABD’de Eylül sonunda düzenlenen G20 zirvesinde şunları söylemişti: “Sadece İran değil, İsrail de nükleer silaha sahip. O niçin hiç gündeme gelmiyor.” Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanın bu sözleri söylemesi Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması konusundaki hassasiyetini göstermesi açısından önemliydi. Gerçekten de dünya kamuoyu her ne kadar İran’ın nükleer silah geliştirme çabalarına odaklansa da gözden kaçan ve Ortadoğu’daki barışı birincil olarak tehdit eden unsurlardan biri, İsrail’in sahip olduğu kimyasal-biyolojik-radyolojik silah kabiliyetleridir.

İsrail bulunduğu bölgede kendisini tehdit altında hissetmektedir ve bu his İsrailliler tarafından “varlık sorunu” olarak nitelendirilmektedir. Varlık sorunu İsrail’i nükleer silahlar edinmesi konusunda teşvik etmektedir. İsrail’in bölgesinde bir müttefikinin (dipnot: yakın geçmişte Türkiye ve İsrail’in müttefik olduğu değerlendirilmesi yapılmıştır) olmaması ve çevresindeki Arap ülkelerinin ve İran’ın askeri tehdidi altında hissetmesi; buna karşın bu tehdide cevap verebilecek yeterli insan gücünün ve coğrafi derinliğinin olmaması İsrail’i nükleer caydırıcılığı edinmesi konusunda motive edici bir etkisi vardır. Bunlara ilave olarak Saddam döneminde Irak’ın, Suriye ve İran gibi ülkeleri nükleer silahlar ve bunları taşıyabilecek balistik füzeler konusunda hevesli olması, İsrail’in nükleer silah programını devam ettirmesi yönünde kamçılayıcı olmaktadır.

İsrail’in nükleer silah edinme çalışmaları 1950’li yıllara kadar gitmektedir. 1. aşamada özellikle Fransa ve daha sonra İngiltere’nin desteğinde ilerleyen program, Fransa’nın Negev çölüne yapılacak nükleer santrale reaktör sağlaması ile önemli bir noktaya geldi. Fransa’nın İsrail’e olan teknik desteğinin 1950’lilerin sonunda çekmek istemeye başlamasına rağmen Fransa’nın teknik desteği 1960’ların ortasına kadar devam etti. İngiltere ise Negev- Dimona’daki nükleer tesislere tonlarca ağır su ve nükleer silah üretiminde kullanılacak kritik kimyasalları sağladığı bilinmektedir. Neticede İsrail’in 1960’ların ortalarında Dimona’daki tesislerde atom bombası üretebilecek kapasitede zenginleştirme işlemlerine başladığına düşünülmektedir. Bazı batılı kaynaklar İsrail’in 3. ve 4. Arap-İsrail savaşlarında nükleer silahlara sahip olduğunu söylemektedir.

İsrail’in nükleer ve diğer stratejik silahları ile olan bilgiler açık kaynaklarda oldukça sınırlıdır. Bu yüzden İsrail’in bu kabiliyetleri hakkında yapılacak bütün yorumların spekülatif yönü ağır basmaktır. Şu ana dek İsrail devleti nükleer silahlarının varlığını ne doğrulamıştır ne de reddetmiştir. Buna karşın batılı araştırmacılar bugün İsrail’in 100-400 arasında nükleer başlığa sahip olduğunu düşünmektedir. Bu tahminler İsrail’in Dimona nükleer santralinin plütonyum üretim tahminlerine göre yapılmıştır. İsrail nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar konusunda “belirsizlik” politikası izlemektedir. İsrail Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı imzalamamıştır. Nükleer tesisleri tamamen denetim dışıdır ve kabiliyetleri bağımsız gözlemciler için tahminlerden öteye gidememektedir.

İsrail’in sahip olduğu bu nükleer başlıkları taktik ve stratejik amaçlarla kullanacağı bir doktrine sahip olduğu iddia edilmektedir. Buna göre İsrail:

a. Kendisine karşı yükselen askeri tehdide karşı önleyici saldırı,
b. Bölgede ortaya çıkabilecek nükleer güce karşı önleyici saldırıda bulunmak,
c. Kendisine karşı girişilecek bir konvansiyonel harbin kazanılamayacağının görülmemesi halinde taktik nükleer silahların kullanımı,
d. Kendisine gelebilecek nükleer-biyolojik ya da kimyasal bir saldırıya karşı caydırıcılık oluşturmak,
e. Diplomatik görüşmelerde avantajı elinde bulundurmak.

İsrail’in nükleer silahlarını hangi vasıtalarla kullanacağını incelersek:

a. İsrail Hava Kuvvetleri F-16C/D ve F-16I ile F-15I uçaklarında nükleer silahları taşıma kabiliyetinde olduğu bilinmektedir. Bu uçaklar ilave yakıt tankları ve İsrail’in sahip olduğu havadan yakıt ikmal kabiliyeti sayesinde 3000 km ötesine saldırı yapabileceği öngörülmektedir. İsrail’in serbest düşmeli (muhtemelen güdüm kitine sahip) 10-50 kt kuvvetinde nükleer silahlara sahip olduğu düşünülmektedir.

b. İsrail’in Soğuk Savaş döneminde topçu mühimmatı şeklinde nükleer başlıklar hazırladığı iddia edilmektedir. Bu kabiliyet İsrail tarafından kullanılmakta olan 160 mm havan sistemlerinde ya da çeşitli 155 mm çapındaki toplarında ya da GPS/INS güdüm sistemine sahip 150 km menzilli EXTRA roket sistemi ve 280 km menzilli LORA roket sisteminde halen sürüdürülüyor olabilir.

c. İsrail 1960’ların sonunda Fransa’nın desteği ile Jericho-1 isimli 500 km menzilli, 800 kg harp başlığı taşıyabilen ve 1000 m dairesel payına sahip olan bir balistik füzeyi geliştirdi. Bu füzenin 20 kt nükleer harp başlığı ve ya kimyasal silah harp başlığı ile donatıldığı iddia edilmişti. Bu füzeyi tıpkı Jericho-1 gibi çift kademeli katı yakıtlı bir balistik füze olan Jericho-2 füzesi takip etti. Jericho-2 füzeleri 1500 km’nin üzerinde bir menzile ve bir 1 tonu bulan harp başlığı taşıma kapasitesine sahipti. Jericho-2 füzelerinin konvansiyonel HE ve 1 megatona kadar nükleer harp başıkları ile donatılabileceği iddia edilmektedir. Jericho-1 füzelerinin tamamı inaktif iken İsrail’in silo konuşlu 90 Jericho-2 füzesini Tel-Aviv’in güneyindeki Zacharia hava üssünde tuttuğu düşünülmektedir. İsrail’in ayrıca mobil Jericho-2 füzelerine sahip olduğu iddia edilmiştir. İsrail yakın zamanda Jericho-3 isminde yeni bir balistik füze geliştirdiği bilinmektedir. 2 ya da 3 kademeli katı yakıtlı olan bu füzenin 2/3 MIRV’e (çoklu bağımsız atmosfer dönüşlü harp başlığı) sahip olacağı tahmin edilmektedir. Füzenin menzilinin 4500-6500 km arasında olduğu iddia edilmektedir. Eğer öngörüler doğru ise Jericho-3 füzesi varlığı ile İsrail’in nükleer darbe yeteneği İngiltere ve Fransa ile benzer seviyeye gelecektir.

d. İsrail Almanya’dan 1999 yılında 2 Dolphin sınıfı denizaltı satın aldı ve havadan bağımsız tahrik sistemine (AIP=Air Independent Propulsion) sahip 3 ilave Dolphin denizaltısının teslimatını beklemektedir. Bu denizaltılar bugün Almanya ve İtalya’da kullanılmakta olan U-212 denizaltılarının bir türevidir. Ancak İsrail Dolphin’leri U-212’de bulunmayan 650 mm’lik torpido kovanlarına sahiptir. 650 mm’lik torpido kovanlarının Dolphin sınıfı denizaltılara seyir füzeleri atma kabiliyeti sağlayacağı belirtilmektedir. İsrail’in bu denizaltılara Harpoon füzelerinde yapılan değişiklikle nükleer kabiliyet kazandırdığı iddia edilmiştir. Bir başka iddiada ise Popeye-3 olarak adlandırılan uzun menzilli seyir füzesinin Dolphin sınıfı gemilere konuşlandırıldığı yönündedir. Bundan birkaç yıl önce Amerikan resmi kaynakları, İsrail’in 1500 km menzilli seyir füzeleri geliştirdiğini ve bu füzeleri Hint Okyanusu’nda denediğini iddia etmiştir.

Görüldüğü üzere İsrail nükleer triadını tamamlamış gibi gözükmektedir. Havadan F16 ve F-15 uçaklarını yakın gelecekte stealth karekterleri olan F-35 uçakları ile destekleyeceklerdir. Jericho-3 füzeleri İsrail’e sadece Ortadoğu’yu değil, bütün Avrupa’yı, Rusya’nın önemli kısmını, ve Pakistan’ı kapsayan geniş bir coğrafyaya nükleer darbe yapma imkanı verecektir. İsrail’in denizaltıları İsrail’in sigortası olacak 2. bir nükleer saldırı dalgası yapma kabiliyetini sunabilir. Bu kabiliyet sayesinde İran ve Suriye’nin İsrail’in nükleer kaabiliyetlerini bertaraf edeceği senaryolarda bile İsrail bu denizaltılarla caydırıcılığını sürdürebilir.

İsrail’in nükleer programına Batı Avrupa’nın ve ABD’nin hiç itiraz etmemesi, İran’ın nükleer silahlar konusundaki hevesleri, potansiyel tehdit olan Pakistan nükleer silahları gibi çeşitli unsurlar göz önüne alındığında İsrail’in nükleer programından vazgeçmesi orta vadede düşük olasılıklıdır.

İsrail’in İddia Olunan Diğer Stratejik Kabiliyetleri
Hakkında net bilgiler olmamakla birlikte İsrail’in 1 mt gücünde termonükleer silah ürettiği iddiasının doğurduğu bir başka gerçek de bu tip bir silahın kullanılması durumunda ortaya çıkacağı elektromagnetik puls (EMP) etkisidir. İsrail’in bu tip bir başlığı atmosfer içerisinde patlatması durumunda birkaç bin km çapındaki bir alanda meydana gelebilecek EMP etkisi bu alandaki elektronik sistemlerin kullanılamaz hale gelmesi ile sonuçlanabilir. Bunun yanında İsrail nükleer olmayan EMP silahları geliştirmiş olabilir. İsrail bunun yanında düşman zırhlı birliklerini durdurmak için nötron bombası geliştirmiş olabilir. Küçük bir patlamanın ardından meydana gelen kuvvetli nötron ışıması zırhlı araç personelinin kısa sürede araç içerisinde ölmesine sebep olabilir.

İsrail nükleer silahlar konusunda sürdürdüğü “belirsizlik” politikası bir bakıma biyolojik ve kimyasal silahlar için de geçerlidir. İsrail Biyolojik Silahların Önlenmesi Anlaşması’nı da imzalamamıştır, Kimyasal Silahların Önlenmesi Anlaşması’nı ise imzalamış ancak onaylamamıştır. Dünya klasmanında kimya sanayisine, ilaç sanayisine, genetik alanında uzmanlaşmış biyoteknoloji firmalarına sahip olan İsrail’in istenildiği takdirde aylar içerisinde kimyasal ve biyolojik silah geliştirme olanağı vardır. Ortaya atılan iddialar olsa da İsrail’in kimyasal ve biyolojik silah yaptığına dair kesin bir kanıt yoktur. Ness Ziona’da bulunan Israeli Institute for Biological Research (IIBR) dünyada patojen bakteri/viruslar üzerine araştırma yapan en önemli merkezlerden biri olarak gösterilmektedir. Bu merkezin biyolojik silah üretme yeteneğinin olduğu da iddia edilmektedir.

Sonuçta İsrail, gerek İsrail dışında elde ettiği teknik destek, gerekse üniversiteleri, araştırma enstitüleri ve gelişmiş kamu-özel savunma sistem üreticileri sayesinde önemli stratejik yetenekler elde etmiştir. İsrail’in nükleer, biyolojik ve kimyasal silah kabiliyetleri bulunduğu su götürmez bir gerçektir; ki bu kabiliyetler İsrail’i Ortadoğu’daki en caydırıcı ülke yapmaktadır. Böylelikle stratejik derinlikten yoksun olan bir ülke yaşama şansını büyük ölçüde elde ettiği gibi, Ortadoğu’da önemli bir aktör olarak da ortaya çıkmaktadır. Bölgesinde son yıllarda etkin olmaya çalışan Türkiye’nin, İsrail’in stratejik silah kabiliyetlerini yakından izlemesi gerekmektedir. Bölgenin mevcut politik durumu göz önüne alındığında Türkiye’nin nükleer silahsız Ortadoğu söyleminin gerçekleşme olasılığı düşük görülmektedir. Bu yüzdendir ki Türkiye’nin İsrail’in bu kabiliyetlerine yönelik uzun vadeli kararlar alması gerekmektedir.

*Ömer Çay Ekopolitik araştırmacısı olup savunma ve güvenlik temelli çalışmalarını sürdürmektedir.

Ekim 9, 2009

İran’ın Balistik Füze Kabiliyetleri Üzerine Bir Analiz

Filed under: Savunma Haber — omercay84 @ 6:57 pm

http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=4309&pid=46

Son aylarda İran’ın nükleer programı hakkında diplomasi trafiği artarken, gözler İran’ın yeni nükleer tesislerine ve testleri devam eden Buşehr nükleer santraline çevrildi. İran’ın kendi söylemleri aksine uluslararası kamuoyu İran’ın gizliden gizliye nükleer silah programı yürüttüğü yönünde. Her ne kadar dünya basını nükleer silahlara odaklanmış olsa da, bu silahları taşıyabilecek “atıcı unsurların” da değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nükleer silahların hedefine gönderilmesi için pek çok seçenek bulunmaktadır, bunların arasında sabit kanatlı av-bombardıman/bombardıman uçakları ile serbest düşüş prensibine göre bırakma, karadan ve denizaltından fırlatılan balistik füzeler, seyir (cruise) füzeleri, namlulu topçu sistemleri, uzay konuşlu sistemler, nükleer başlıklı torpidolar ve mayınlar bulunmaktadır. İran’ın nükleer silah edinmesi durumunda bu yöntemlerden birkaç tanesini deneyebilir, ancak İran için en etkili ve güvenilir yöntem balistik füzelerdir. Sadece nükleer-biyolojik-kimyasal başlık taşıyarak değil, konvansiyonel harp başlıkları ile de balistik füzeler askeri toplanma merkezleri ve şehirler üzerinde atıldıklarında gerek fiziksel gerekse psikolojik etkileri olmaktadır. Makale konusu gereği atıcı unsurlardan sadece balistik füzelere değinilecektir. Diğer seçenekler ise başka bir makale konusu olabilir.

Şah rejiminin dağılmasının ardından yeni İran rejimi caydırıcılık kabiliyetlerini Şah rejiminin yaptığı gibi konvansiyonel silahlar üzerinde kurmak yerine, büyük ölçüde balistik füze sistemleri üzerine kurmaya başladı. Bunun altında yatan gerekçelerin başında Şah dönemindeki ordu alt yapısının büyük ölçüde ABD tarafından kurulu olmasından dolayı yaşanabilecek yedek parça, eğitim sıkıntıları gibi teknik eksikliklerin konvansiyonel güç yapılandırmasını sekteye uğratacağı korkusu geliyor. Ayrıca yeni rejimin yarattığı belirsizlik ile bu yeni rejimin kurulmasının hemen ardından patlak veren İran-Irak savaşının yarattığı ortamın silah alımları ve satış sonrasında meydana gelebilecek teknik destek sorunları da altta yatan birincil gerekçelerden. Bu durum konvansiyonel caydırıcılık konseptini ikinci plana itti. Bir başka durum ise İran’ın ABD ve ABD ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan Körfez ülkeleri ile girişilebilecek konvansiyonel harbin kazanılma olasılığının düşüklüğünü fark etmesidir. Bundan dolayı mezkûr tehdide karşı yıkıcı bir asimetrik savaş doktrini İran tarafından benimsenmiştir. Bunun sacayaklarından biri de balistik füzelerdir.

İran son 30 yıl içerisinde gerçekleştirdiği balistik füze araştırma-geliştirme çalışmaları sonucunda bugün caydırıcı kabiliyetlere sahip balistik füze sistemlerini seri olarak üretme kabiliyetlerini kazanmıştır. Bu kabiliyetleri edinme sürecinde İran, Kuzey Kore başta olmak üzere Çin ve Rusya’nın teknik desteğini edindi. Uluslararası baskılara, ambargolara rağmen önemli bir ‘Know-How’ kabiliyeti edinen İran bugün sadece kısa menzilli balistik füzeleri (SRBM, menzili 1000 km.ye kadar olan balistik füzeler) ve orta menzilli balistik füzeleri (MRBM, menzili 1000-3000 km olan balistik füzeler) üretme kabiliyetini edinmekle kalmayıp, bu tip füzelerden binlercesini envanterinde bulundurmaktadır. İran’ın bir sonraki hedefi orta vadede ileri seviye uzun menzilli balistik füzeleri (IRBM, menzili 3000-5500 km olan balistik füzeler) üretmek ve nihayetinde de kıtalararası balistik füzeleri (ICBM, menzili 5500 km.nin üstünde olan balistik füze) üretmektir. Bu makalenin amacı İran’ın balistik füze sistemlerini ve kabiliyetlerini gözler önüne sermektir.

Kısa Menzilli Balistik Füze (SRBM)

Kısa menzilli balistik füzeler (SRBM) menzilleri 1000 km.ye kadar olan balistik füzelerdir. SRBM’ler 100 km–200 km menzilleri arasında, kullanımı topçu roket sistemleri gibidir ve taktik muharebe sahasında kullanımları yaygındır. İran, topçu roketi olarak da değerlendirilebilecek Nezeat isimli güdümsüz roket sistemlerinin üretimine devam etmektedir, bu ailede bulunan roketlerin harp başlıkları 100-200 kg ve menziller 100-160 km arasında değişmektedir. Benzer bir amaçla başlatılan Zelzal roket ailesinin ise son versiyonlarında INS güdüm sisteminin kullanıldığı ve dairesel hata payının oldukça düşürüldüğü düşünülmektedir. Zelzal-2 roketinin Suriye ile ortak üretilen versiyonu Fattah-110 olarak isimlendirilmektedir. 600mm çapındaki bu füzenin menzilinin 200 km.nin ötesinde olduğu düşünülmektedir. İran’ın kısa menzilli bu füzeleri Güney Lübnan’da Hizbullah Örgütüne transfer ettiği düşünülmektedir. Görece kısa menzilli bu füzelerin Güney Lübnan’da Hizbullah tarafından ateşlenmesi durumunda İsrail’e ait pek çok askeri-sivil kritik tesisleri vurabileceği düşünülmektedir. Bu füzelerin varlığı İsrail’i kısa menzilli füzelerin yok edilmesine yönelik hava savunma sistemleri (Rafale firmasının Iron Dome ve David’s Sling hava savunma sistemleri gibi) geliştirmeye yöneltmiştir. 2006’da Güney Lübnan’da yaşanan çatışmalarda Hizbullah çoğunluğu el yapımı Kassam füzeleri olmak üzere 4000 roket ateşleyerek 40’tan fazla İsrailli’nin ölümüne ve 250 bin kişinin geçici göçüne yol açmış ve Kuzey İsrail’de bir panik havası yaratmıştır. Görüldüğü gibi İran’ın basit kısa menzilli füzeleri büyük ustalıkla İsrail’e karşı “stratejik” silahlara çevirme kabiliyeti bulunmaktadır.

İran Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri’nin 300–400 kadar Şahap–1 ve Şahap–2 füzesini ve 50’den fazla atıcı sistemi elinde bulundurduğu düşünülmektedir. (Kaynak: Jane’s Strategic Weapons Systems) Hem Şahap-1 hem de Şahap-2 füzeleri sıvı yakıtlı Rus Scud (R-17) füzelerinin türevleridir. Şahap-1 1980’lerin sonunda Kuzey Kore’nin desteği ile geliştirilmiştir ve SCUD-B füzelerinin bir türevidir, menzili 300 km.dir. Şahap-2’nin ise 1990’ların ikinci yarısında operasyonel hale geldiği düşünülmektedir. Şahap-2 füzesi Rus SCUD-C füzelerinin bir türevi olup yine Kuzey Kore’nin teknik desteği ile geliştirilmiştir. Menzili 550 km.dir. Şahap–1 ve Şahap–2 füzelerinin 700 kg ağırlığında harp başlığına sahip olduğu düşünülmektedir. İran’ın bu füzeleri HE (yüksek infilak patlayıcı) başlıkları ile donattığı kuvvetle muhtemeldir. Buna karşın 1000’den fazla küçük bombacık içeren bir harp başlığının geliştirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Bu füzelerin çoklu atışları büyük yerleşim yerleri ve geniş bölgeye dağılmış askeri tesisler için tehdit oluşturabilir. Scud füzelerinin geçmişte Ortadoğu’da meydana gelen savaşlarda sıkça kullanıldığı düşünüldüğünde muhtemel bir çatışmada bu füzelerin büyük salvo atışlarıyla kullanılabilme olasılığı vardır.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin teknik desteğinin yanında, İran’ın Çin’den doğrudan füze aldığı bilinmektedir. İran’ın 90’ların başında CSS–8 (M7) füzelerinden 200 kadar aldığı düşünülmektedir. 150 km menzile sahip bu füzelerden yarısının halen operasyonel olduğu iddia edilmektedir. İran’ın Çin ile M9 ve M11 füzeleri için ortak üretim/geliştirme çalışmalarının bir noktaya kadar devam ettiği ancak daha sonra nihayete ermediği batılı kaynaklarca söylenmektedir.

Orta Menzilli Balistik Füzeler (MRBM)

Orta menzilli balistik füzeler menzilleri 1000-3000 km arasında olan füzelerdir. İran Devrim Muhafızları bu sınıfta Şahap-3 füzelerini aktif bir şekilde kullanmakta, son zamanlarda daha gelişmiş füzeleri test etmektedir. Şahap-3 füzeleri Kuzey Kore’nin desteği ile No Dong-1 füzeleri temel alınarak geliştirilmiştir. Füzelerin 2000’lerin başlarında operasyonel hale geldiği düşünülmektedir. Şahap–3 olarak bilinen füzenin menzilinin 1300 km civarında olduğu bilinmektedir; daha gelişmiş Şahap-3A olarak da isimlendirilen füzenin menzilinin ise 1500–1800 km civarında olduğu tahmin edilmektedir. Şahap-3A füzesinde üçgensel atmosfer dönüşlü harp başlığının bulunması İran’ın konvansiyonel olmayan başlıklar geliştirdiği yönündeki kuşkuları artırmıştır. 2004 yılında ortaya çıkan ve İran kaynaklarında Ghadr-1 olarak adlandırıldığı düşünülen Şahap-3B füzesinin menzilinin ise 2000 km.yi aştığı İran haber ajanslarınca iddia edilmiştir. Şahap-3 serisi füzelerinin dairesel hata payı (CEP) değerleri tamamen spekülatif olup 500-2500 m arasında olduğu düşünülmektedir, bu değerin Şahap-3B füzelerinde en aza indiği düşünülmektedir.

Şahap-3 serisi füzelerin 500-800 kg arasında bir harp başlığı taşıdığı düşünülmektedir. İran büyük olasılıkla harp başlığı olarak konvansiyonel yüksek infilaklı harp başlığı kullanmaktadır. Ancak Şahap-3 füzelerinin nükleer silah taşıyabilecek atmosfer dönüşlü başlık kabiliyetini edindiği bilinmektedir. Bunun yanında kimyasal ya da biyolojik harp başlığı taşınması durumunda bu büyüklükte harp başlıklarının binlerce kişinin ölümüne sebep olması mümkündür.

Şahap-3 serisi füzelerin tamamı tek kademeli sıvı yakıtlı roket motoruna sahiptir. Sıvı yakıtlı roketlerin ateşlenmeden önce yakıtla doldurulması gerekliliği bu tip füzelerin kullanımında zorluklar çıkarmaktadır. Bu yüzden İran yine Kuzey Kore ve Çin gibi çeşitli kaynaklardan elde ettiği bilgi-birikim ile katı yakıt teknolojili füzeler geliştirmektedir. Bu yıl İran katı yakıtlı ve çift kademeli Sejil (Ashoura) füzesinin denemesini gerçekleştirmiştir. Bu füzenin menzilinin 2000 km olduğu İran kaynakları tarafından belirtilmiştir. Sejil füzesi İran’ın uzun menzilli darbe kabiliyetlerinde önemli artışlar sağlayacağı söylenebilir, bu füzenin seri üretimine önümüzdeki birkaç yılda başlanacağı iddia edilmektedir.

Bunun yanında İran’ın Kuzey Kore’den Rusya kaynaklı R-27/RSM-25 (NATO: SS-N-6) tipi 18 füze satın aldığı istihbaratı İsrail ve ABD açık kaynaklarında mevcuttur. Bu füzelerin menzilinin 2500 km üzerinde olduğu düşünülmektedir; füzelerin yer altındaki silolara yerleştirildiği tahmin edilmektedir.

İran’ın Füze Programının Geleceği

İran’ın katı yakıt teknolojisi, entegre GPS/INS güdüm sistemi, nükleer silah taşıma kapasitesine sahip atmosfer dönüşlü başlık teknolojisi gibi ileri seviye balistik füze teknolojileri üzerinde çalışmalarını sürdürdüğü görülmektedir. İran’ın günümüzde sahip olduğu ve yaklaşık 2500 km mesafede 500 kg.dan fazla faydalı yük taşıma kapasitesine sahip katı ve sıvı yakıtlı balistik füze üretme kabiliyetlerini, yakın gelecekte IRBM olarak da adlandırılan ve menzili 3000 km.yi aşan balistik füze üretimi şeklinde devam edebilir. Geçtiğimiz şubat ayında İran’in kendi kabiliyetleri ile uzaya uydu yerleştirmesi hem askeri hem de sivil amaçlı olarak çift kullanımlı (dual use) teknolojilere yöneldiğinin ipuçlarını vermektedir. İran’ın uzay programı yakın gelecekte yapılma olasılığı bulunan kıtalararası balistik füze (ICBM) geliştirme programını gölgeleyebilir. Amerikan kaynakları İran’ın Şahap-5 ve Şahap-6 olarak adlandırılan kıtalararası balistik füze geliştirdiğini iddia etmiş, hatta bu tip bir füzenin 2015 yılında test edebileceği uyarısında bulunmuşlardır. Ancak son dönemlerde açık kaynaklara sızdırılan yorumlardan İran’ın 2015 yılında ICBM tipi bir füze denemesi yapmasının neredeyse olanak dışı olduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak İran balistik füze kabiliyetlerini geliştirmektedir ve bununla yetinmeyip nükleer silahlar edinme konusunda azimli görünmektedir. İran her ne kadar kimyasal ve biyolojik silahların yayılmasını önleyici uluslararası anlaşmalara imza atsa da bu silahları üretme bilgi ve becerisine sahiptir. Bu gerçekler göz önüne alındığında İran’ın komşusu ve aynı zamanda Atlantik İttifakı’nın parçası konumundaki Türkiye’nin bu tehditlere karşı önleyici savunma/saldırı sistemleri edinmesi gerekli görülmektedir. Bu çerçevede modern erken uyarı ve füze savunma sistem alt yapısının kurulması hususunda TSK ve MSB teşvik edilmelidir.

*Ömer Çay Ekopolitik araştırmacısı olup savunma ve güvenlik temelli çalışmalarını sürdürmektedir.
omercay84@gmail.com

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.